top of page

"THE LYNCH – Everything Ends" PunkOnline.com Album Review

The Lynch are a Turkish band from Istanbul. Their new album, Everything Ends is out and can be downloaded on the Bandcamp link below and is available on Spotify. This album, which was prepared in six months, was recorded live in three hours with completely old-fashioned methods and analogue instruments.

The opening song Enter The Void is sixty-two seconds of ambient keyboard sounds and leads into the lengthy Lose You with wailing guitars, slow and repetitive bass lines and a goth/horror punk vocal laid on top.

Your Hair maintains the off-kilter guitars that scream and screech as the slow drums, big bass lines and distant reverb filled deep voice all create a Sisters Of Mercy played at half-speed atmosphere and the six-minute plus Sighopens with a prominent bass line that sets the plodding pace and supports those screaming guitar licks and gothic vocals veering into sludgy territory.

Almost all of the songs are over five-minutes in length allowing the monotonous bass guitar time to set the direction as on the instrumental Delay and Apples and Daisies with, the by now, signature approach of the band of slow, precise bass lines, slow drums guitar licks supporting a ‘back in the mix’ goth vocal…it’s compelling and the introduction of some riffs add to the intrigue.

Faster bass lines on She Decided sets up a pacier goth-punk rocker with echo-infused guitars slightly out of tune adding to the mystery before Everything That Stands ushers in with layers of feedback, big chords and a precise slow beat with spoken/sung deep vocals joining in. The penultimate track of the ten is Recall, an almost seven-minute slow burner with slightly more up-front vocals and ominous bass and lead guitar accompaniments crafting a creepy atmosphere.

The album concludes with The Loss Of Silence and The Lynch wrap their approach into a six-minute package as the guitars struggle for tune and the bass doesn’t stray from its path as the instrumental descends into synthesiser bleeps and blips to see us out.

This one is different with some hints at early goth-rock but with sludge elements and artsy edges.

Source: PunkOnline

thelynchband_46474452_495754287587166_3286459921930564048_n.jpg

BacktotheSound RÖPORTAJ  (6 ARALIK 2018)
 
“Müzikten başka kaçış noktamız olmadığı için sanırım”
 
2004 yılından bu yana kah alternatif sahnede, kah müziğin arka bahçelerinde gezinen The Lynch içindeki zehri oluk oluk akıttığı terli ve kanlı ilk stüdyo albümü Everything Ends ile kervanını “like sayısı” merkezinde yürüten yeni, tembel sisteme karşı eski usul kafa tutuyor.

Keskin sözleri kirli melodilere teslim eden grup “Günün birinde herkes tarafından sevilmeye başlarsak bir şeyleri yanlış yaptığımızı anlarız.” diyecek kadar da gözü kara. Biz de yurt dışında ilgileri üzerine toplayan grupla bir araya gelerek 2b11 zamanlarını, imkansızlıklar içinde müzik yapmayı ve olgunlaşma döneminde filizlenen The Lynch günlerini konuşuyoruz. (Röportaj: Nazan Elverişli)

The Lynch’in temelleri 2004’te 2b11 adlı grupta atıldı, grup uzun süre “uygun” olan üçüncü bir kişiyi aradı ama bulamadı, diyorsunuz. Emre Şen ile nasıl tanıştınız? Gruba uygun olabileceğini hissettiren neler kattı sizce?
 
Ferhat Dünden – Gitar & Vokal: Eleman bulamama sebeplerimizden biri o dönem insanların çalacak grup ararken öne sürdüğü beklentileriydi. “Bir senedir gitar çalıyorum. Bar programı yapan, para kazanan, albüm hazırlığı yapan grup arıyorum” gibi garip ifadeler vardı ilanlarında. İlan panolarından çekip çıkardığımız bazı isimler ilk provadan sonra kaçıyordu. Kimse kendi müziğini yapmak istemiyordu. İnsanlar cover parçalarla piyasada tutunmak, para kazanmak istiyordu. Emre ile zaten tanışıyorduk. O dönem kendi projeleriyle meşguldü.

Emre Şen – Bass Gitar: Ferhat’la ikimizin ortak sevdiği çok grup vardı. Bir süre sonra 2b11 projesine katılmak, gruba yeni tonlar katmak istedim. Aynı ideali paylaşıyorduk.
 
Ferhat: Nedense buna karşı çıktım o zamanlar, belki değişimden korkuyordum, bilmiyorum. Tam o sıra bizi internette keşfeden yeni çıkacak bir dergi ilk sayısında,stüdyoda kaydedilmiş görüntülü bir performansımızı CD’ye basıp dağıtacağının sözünü verdi. Erhan ile stüdyoya gidiyorduk ki yolda Emre ile karşılaştık. Emre, şarkıların bass gitar kısımlarını şöyle bir dinledikten sonra hemen hazır oldu ve kendisinden çok şey katarak hayal bile edemeyeceğimiz bir kayıt çıkardı ortaya. Dergi yayımlanamadan proje iptal oldu ama pes etme aşamasında olan yarım bir grubun tamamlanmasına ve yeni bir isimle ayağa kalkmasına da sebep oldular fark etmeden.
 
Erhan Atasoy – Davul: İlk defa üçüncü bir arkadaşımızla stüdyoda çok rahat karşılıklı uyum sağlamış olduk.

2b11 ile The Lynch arasında tam on dört yıl var. Bu kadar uzun bir süre içerisinde üretiminiz nasıl bir değişim süreci geçirdi? Albümü hazırlarken nelerden etkilendiniz?
 
Ferhat: 2b11 dönemi ekonomik açıdan dipte olduğumuz bir dönemdi. Ne kadar saçma sapan işlerle kendi paramızı kazansak da bize yetmiyor ve bu durum daha hızlı ilerleyemememize sebep oluyordu. On kadar demo albüm kaydettik. O dönem Facebook, Instagram gibi kendimizi tanıtacak mecralar olmadığından Myspace gibi sitelere kayıtları yükleyerek insanlardan geri bildirim bekliyorduk. 2b11’de şarkılar tamamen bir kişi tarafından loop cihazlarıyla icra edilebilecek düzeyde basitlikteydi. Çoğu şarkı sadece gitar ve bateri içeriyordu. Nihayet The Lynch olup basçıya kavuşunca beste yapma ve bu şarkıları canlı çalma konusunda çok rahatladığımızı söyleyebilirim. Provalarımızı hep kaydederdik. Bunları dinleyerek eksikliklerimizi tamamlıyor ya da tamamlamaya çalışıyorduk. Robonima Records’tan albüm yayımlamak için desteği arkamıza alınca en sevdiğimiz yol olan canlı kayıt aklımıza geldi. Miks ve mastering aşamasında da en çok Martin Hannett’in deneyselliğinden etkilendim. Joy Division gibi kısıtlı imkanlarla müzik yapan grupları da örnek aldık.

İki grup arasında nasıl farklılıklar var sizce? Yola yeni bir grup olarak devam etme ihtiyacını neden hissettiniz?

Erhan: 2b11 bizim çocukluğumuzda başlayıp gençlik dönemimiz olarak devam etmişti. Bir yerden sonra insanın fikirleri nasıl değişiyorsa biz de bir değişime ihtiyaç duyduk. Olgunluk dönemimiz diyebileceğimiz bu tarzın yeni bir isimde toplanmasını istedik. 2b11 bizim için çok iyi bir tecrübe oldu.

Ferhat: Bence müzik türü ve amaç olarak pek bir fark yok. En büyük fark artık hayal ettiğimiz ekipmanları kullanabiliyor olmamız galiba. Beste yapım ve kayıt teknolojileri konusunda zamanın verdiği bir tecrübe de var tabii.

Emre: Ferhat’ın bana anlattığı hayalindeki soundu bass gitar ile sonunda yakalamamızla bir devir bitip yenisi başladı. Zamanla kavuştuğumuz ekipmanlar da buna yardımcı oldu.

Müzik piyasası dijitalle yakınlaşırken eski usul, hücum kanal yöntemini kullanmayı neden seçtiniz peki?

Emre: Kanal kaydın verdiği rahatlık ve olanaklar insanın çalım stilini, performansını değiştiriyor. Biz konserlerimizin de aynı kalitede olmasını hedeflediğimizden hep beraber canlı kaydetme yoluna girdik.

Ferhat: Bunun sebeplerinden en önemlisi Emre’nin de bahsettiği gibi albümdeki insan faktörünü korumak istememizdi. Olduğumuz gibi ne varsa içimizi döküp kayıt altına almak istedik. Ruha hitap etmeyi amaçlayan bir müzik yaptığımızdan parçalarımızın çoğu o anki ruh halimizle fazlasıyla besleniyordu. Günümüzde yapılanlar gibi bir albüm yapsak ve teknolojinin nimetlerinden yararlanarak “kes-yapıştır” yöntemiyle bu işi tamamlasaydık o ruhu öldürecektik. Diğer sebep de basit: Paramız yoktu. Olsaydı da hücum kaydı seçerdik diye düşünüyorum.

Erhan: Bu işin en sevdiğim yanlarından biri kayıtlardaki hataların dinlerken güzelleşmesi. Biz nasıl keyif alıyorsak dışarıdan da öyle görünmesini istedik. Albümü güzel kılan da bu.

İşler eski usulden ne zaman çıkar sizce?

Ferhat: Son dönem Türk gruplarını takip ediyor ve seviyoruz. Kayıt kaliteleri, albümleri artık dünya seviyesinde ve temiz. Bir dinleyici kitlemiz olursa ileride ve “artık cızırtı duymaktan bıktık, daha temiz kayıtlar istiyoruz” derlerse yeni yollar aramaya başlayabiliriz.

Erhan: Umarım çıkmaz. Projeler farklılaştıkça belki. Onu zaman gösterir.

Maddi yetersizliklere rağmen üretiminize neden devam ettiniz? Ekonomi yerin dibine batmışken tam da bu dönemde sizi bir albüm hazırlamaya iten şey neydi?

Ferhat: Müzikten başka kaçış noktamız olmadığı için sanırım. Para kazanma manasında söylemiyorum bunu. Böyle bir beklentimiz hiçbir zaman olmadı. Asıl mesele içimizdeki zehri boşaltabilecek bir yolumuzun olması. Kimse dinlemeyecek bile olsa bu albüm çıkacaktı. Tony Wilson’ın dediği gibi: “Ne yapıyorsan önce kendin için yap.”

Emre: Ferhat’ın hep dediği gibi bu bir kaçış. Onun dışında eğer müziği bıraksaydım yaşayamaz hale gelirdim. Ben enstrümanlarıma bağımlıyım aynı zamanda. Onlardan uzak kalırsam vücudum tepki vermeye başlıyor.

Erhan: Bu işi yapsak da yapmasak da maddi sıkıntılar içerisinde olacağız. Bundan kaçışımız yok bu ülkede.

Önemli müzik yazarlarının gruba olan ilgisi bir hayli fazla. Bu desteğin müziğinize herhangi bir faydası dokundu mu peki?

Erhan: Bizim için büyük moral ve motivasyon oldu. Umarım daha iyisini de yapabiliriz.

Ferhat: Doğru yolda olduğumuzu hissettirdi. Yıllardır takip ettiğimiz isimlerin radyoda adımızı anons etmesi bile bizim için bir zaferdir. Albüm için yazılanlar da çok hoşumuza gitti, daha bir şevkle işe sarılıp ikinci albümü planlamaya başladık bile.

“Türk dinleyicisi acımasız ve piyasada kim övülüyorsa ona yöneliyor” demiştin Ferhat bir sohbetimizde. Dinleyiciyi yetersiz ve yönlendirilmeye muhtaç mı buluyorsun peki?

Ferhat: Ben de bir müzik dinleyicisi olarak cevap vermek istiyorum. Keşfetmek, depolarda tozlu raflarda plak aramak, arkadaşının dinlediği kasedi alıp evde kopyalamak çocukluğumda kalan şeyler. Eskiden insanlar yeni müziğe aç bir şekilde ne bulursa saldırıyordu. Kulaktan kulağa yayılan grupları dinliyor, yenilerini bulmak için çabalıyordu. O yoklukta eleştiriler çok yapıcıydı. Şimdi tüm gruplar sosyal medyada elimizin altında, yenilerini keşfetmemiz için Spotify’da bir tuşa basmamız yeterli. Türk dinleyicisi gibi dünyadaki tüm müzik dinleyicileri de tamamen doymuş durumda. Bu yüzden eleştirilerine güvendiği sayfaları takip ederek onlar ne diyorsa ona yöneliyorlar. O sayfalar bizim için düşünüp bizim için keşfediyorlar. Büyük bir kolaylık bu. Bu hazır keşiflerin ortasında doğdu bir nesil. Dinleyici yetersiz değil, bu imkanların sunduğu kolaylıkla bazı hisleri ve hırsları körelmiş durumda. Bir grup gencin büyülenmişcesine müzik seti etrafına toplanıp bir albümü baştan sona dinlediği o devir maalesef sona erdi. Acımasızlık yönü de “piyasada bu kadar grup varken bir sen eksiksin” düşüncesiyle yeni gruplara kolayca derinliği olmayan eleştiriler yapabilmeleri. Sırf yenilere de değil, özellikle internette en baba gruplara bile yorum olarak yazılanları okursanız artık gözü doymuş “King Crimson da grup mu be!” diyen yeni bir neslin gümbür gümbür geldiğini anlarsınız. Sosyal medyanın insanlara verdiği anonim özgürlük duygusu korkutucu sonuçları olan bir şey. İki “like” almak için yapılanlar, yazılanlar ve çizilenler beni aşıyor. Bu yüzden günün birinde herkes tarafından sevilmeye başlarsak bir şeyleri yanlış yaptığımızı anlarım.

İngiltere’de 6Towns Radio’da canlı yayımlanan Simon Edwards’ın sunduğu programda nasıl yer aldınız? Başka dönüşler de oldu mu programdan sonra?

Ferhat: Albüm çıktıktan sonra ülkedeki müzikal hareketliliği takip eden yabancılardan iyi şeyler duymaya başladık. Simon da albümü beğenmiş. İngiltere’de canlı, tekrarları San Fransisco ve Canada civarlarında yayımlanan programında çalmış. Yayımlandıktan sonra haberimiz olsa da tekrarını dinlerken mutlu olduk. Özellikle anonsta “Bu grup Türkiye’den” deyip bizi ayırmadığı için mutlu oldum ben. Müziğin milliyeti olmaz, ayrımcılığa gerek yok. Programdan sonra Brezilya’dan post-punk ve türevi gruplardan haberler paylaşan bir sayfadan röportaj teklifi geldi, değerlendirdik. Yayımlanmasını bekliyoruz, bakalım.

Albümün buram buram İngiltere kokması dinleyiciyle aranızda mesafe yaratır mı sizce?

Emre: Pek sanmıyorum. Türkiye’de bu tarz grupları dinleyenler, bazı ortak benzerlikleri görüp benimseyeceklerdir. Onun dışında, bu tip türlere yabancı olan kişilerden aldığım yorumlar da çok olumluydu. Bu türü ilk kez deneyimlemelerine rağmen çok sevmişler.

Ferhat: Gerçeklikten uzaklaşmamızı sağlayan bazı hikayeler “kaçış edebiyatı” olarak adlandırılıyorsa müzikte de bir kaçış var. Müziği yaparken de, dinlerken de ülkeden ve gidişattan sıkıldığında insan kolayca uzaklaşmanın yollarını arıyor. Müzik, edebiyat ve sinema bu kaçışın ucuz alternatifleri. Albüm bu yüzden biraz da o dönemi yaşayanlara hitap ediyor, nostalji duygusunu kabartıyor. Soundu ile kasetlerin, makara bantların, plakların tozlu raflarda kazandığı doğal distortion vurgusunu yeniden yaşatıyor. Sırf ülkeden değil zamandan da uzaklaşmanızı sağlıyor. Bu yabancı hissiyatı istemeden fazlaca yansıtmış olabiliriz. Amaç birileri gibi olmak değildi.

Erhan: Genel olarak dinleyiciye pek yabancı
geleceğini sanmıyorum. Tabii her dinleyiciye hitap
eden bir müziğimiz yok bunun da farkındayım.


Sohbeti bitirirken gelecek planlarınızı ve en yakın konser tarihlerinizi de öğrenelim…

Ferhat: 2019 yılında biraz daha zaman ve para bakımından toparlandığımızda konserler olacak. Bu sefer gelen festival tekliflerini de değerlendireceğiz. Albüm hazırlık aşamasında bazılarını üzülerek geri çevirmek zorunda kalmıştık. Albümü plak, makara bant, kaset ve CD olarak yayımlama planımız var. Farklı soundlar aradığımız bir ikinci albüm de planlarımız arasında.

Emre: 2019 itibari ile Phobos the Greenhorn isimli solo projeme başlamayı düşünüyorum. Akustik ve geleneksel antik enstrümanları içinde barındıran bir albüm planım var.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


BirBabaİndie RÖPORTAJ  (24 ARALIK 2018)

 

Projenizin adı nedir?

The Lynch

Projenizin başlangıç tarihi nedir?

01.01.2004

Hangi şehirde yaşıyorsunuz?

İstanbul

Projenizde yer alan müzisyenler ve diğer katkı sağlayanlar kimler?

Erhan Atasoy – Davul
Emre Şen – Bas Gitar
Ferhat Dünden – Gitar, Vokal

Projenizde yer alan müzisyenlerin geçmişte veya devam eden başka projeleri var mı?

Ferhat Dünden ve Erhan Atasoy olarak bu projeye 2004 yılında 2b11 ismiyle başlamıştık.

Grubunuzun tarzı nedir?

Post-Punk, Shoegaze, Psychedelic Rock

Projenize benzer müzik grupları/müzisyenler?

Şimdiye kadar seyirciden gelen yorumlardan Swans, My Bloody Valentine, Joy Division ve The Sisters of Mercy vb. benzetmeler duyduk. Müziği yapan kişinin bu tip benzerlikleri farketmesi genelde çok zordur. Sanatın hangi dallarıyla büyürseniz üretiminizde de bunun izlerinin farkedilmesi çok doğal.

Bugüne kadar nerelerde sahne aldınız?

The Lynch olarak daha sahne almadık. 2b11 olarak sahne aldığımız mekanlar şimdi kapanmış, sahipleri çoktan emlak işine girmişlerdir.

Sahne aldığınız mekanlarda “mental” olarak eksik veya doğru bulduğunuz şeyler nelerdi?

Yurt dışında olduğu gibi gruplar ile bir kardeşlik ağı kuramıyor olmaları, en büyük eksikliklerden biri.

Sahne aldığınız mekanlarda “teknik” olarak eksik veya doğru bulduğunuz şeyler nelerdi?

Her zaman daha kötüsü ve daha iyisi vardır; birinin eksiği diğerinin fazlası. Bazı mekanlarda düğün salonlarından 2. eli 200 liraya kapatılmış 8 kanallı mixer bulunurken diğer mekanda 100 watt’lık iki ampül altında sahne alırsınız. Gitarınızın sesi kartondan içi boş amfilerden değil monitörlerden gelir. Bu soruya “şudur” ya da “şu değildir” demek çok zor.

 
Organizasyonlara ilişkin eksik veya doğru bulduğunuz şeyler nelerdir?

Eskiden internet pek hayatımızda olmadığından (olan interneti de zurna gibi mecralarda harcadığımızdan); konser tanıtımları geceleri tutkal ve su batırılıp duvarlara fırçalanarak asılan afişlerle anca yapılabiliyordu. Polislerin sizi iş üstü yakalaması gibi sorunlar da cabası tabii. Şimdi sosyal medya icat oldu, bu sıkıntılar sona erdi. Bir tık ile tüm dünya sizin küçük dünyanızı öğrenip o küçük sahnede vereceğiniz konserin saatinden tutun kimler katılacak (ya da katılmayacak) görebiliyor, öğrenebiliyor. Teknoloji çok garip.

Daha önce festivallerde yer aldınız mı? Bu deneyimlerinizi kısaca anlatır mısınız?
Albüm hazırlığı sürecinde ismini vermek istemediğimiz festivallerce çağrıldık fakat gitme şansımız olmadı.
Konserlerinize gelen dinleyici kitleniz “genel olarak” kimlerden oluşuyor? Kitlenizin konserlerden sonraki tepkilerini genellikle neler oluyor?

Bir kitlemiz olduğunu sanmıyoruz.

Sahne aldığınız yerlerden bir ücret alıyor musunuz? Aldığınız ücrete ek olarak size sağlanan yan haklar nelerdir?

Bu işi para için yapsaydık arabesk veya pop çalar, cover müzik yapardık. Amacımız hiç bir zaman “para” olmadı. Bu işe harcadığımız paralar az değil, bunun da pek tabii farkındayız. Grup ekipmanlarımızı satsak Edirne taraflarında ufak bir tarla alabiliyor olmamız bazen iyi hissettiriyor.

Kayıtlarda veya sahnede kendi eserlerinizi mi yoksa uyarlama (cover) eserleri mi seslendiriyorsunuz?

Beste

Yayınlanmış “albüm”, “kısa çalar”, “tekli”leriniz var mı?

The Sound Of Your Sigh isimli 2016’da yayımlanmış bir adet kısa çalarımız var. Tamamen tek mikrofon ile hücum kayıt yapmıştık.

Everything Ends isimli albümümüzü de 12 Kasım 2018 tarihinde Robonima Records etiketiyle yayımladık. Bu albümü tamamen üç saat kadar bir sürede canlı çalıp kaydettik. Bu sefer hücum-kanal yöntemi kullanıp eski usül tekniklerle mastering yaparak kendimizi sınadık.

Projenizde yer alan eserler “tasarım” olarak neyi ifade ediyor?

“Tekdüze bas melodilerinin üstünde çığlık gibi yankılanan feedback’li gitarlar, dertli, kirli vokaller, zangırdayan davullar ve analog tınılarla dolu bir albüm” olarak tanımlamıştık “Everything Ends”in soundunu. Tasarım olarak öncelikle en önemli olanlar enstrumanlar ve bu performansın insanda uyandıracağı hislerdi. Konu olarak albüm baştan sona birini veya bir şeyleri kaybetmenin insan üzerindeki etkilerini anlatıyor.

Uyarlama (cover) eserler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Geçenlerde bir röportajda da bahsettiğimiz gibi, uzun bir süre bas gitarist bulamama sebeplerimizden biri bu uyarlama sevdalılarıdır. Grup arayanların ilanları, “Bir senedir gitar çalıyorum, bar programı yapan, para kazanan, albüm hazırlığı yapan grup arıyorum” gibi garip ifadeler barındırıyordu. İlan panolarından çekip çıkardığımız bazı isimler ilk provadan sonra kaçıyordu, kimse kendi müziğini yapmak istemiyor, cover parçalarla piyasada tutunmak, para kazanmak istiyordu

Bu genelde önceliği para olan müzisyenlerin yapacağı şeylerin başında gelir. Stüdyoda eğlence olsun diye Judas Priest – Painkiller çaldığımız olmuştur. Başka türlüsü çok zor.

Yayınlanmış veya yayınlamaya hazır kayıtlarınızı nerelerde gerçekleştirdiniz?

“Everything Ends”i Mors Müzik’te kaydettik. Cidden çok iyi bir stüdyo, kaydın her adımında lambaların konuştuğu garip bir deneyim yaşadık orada.

Kayıt öncesi ve kayıt deneyimlerinizden bahseder misiniz?

Kayıt tuşuna basıp stüdyoya giriyor ve sadece çalıyoruz. Bizim albüm kaydetme anlayışımız bu kadar. Diğer türlü çok para harcardık ki bizde pek yok ondan.

Miks ve mastering için kimlerle çalışıyorsunuz?

Ferhat Dünden ile çalışıyoruz. Pek olumsuz bir geri dönüş olmadı henüz.

Provalarınız için kendinize ait bir çalışma ortamınız var mı? Çalışmalarınızı ne kadar sıklıkla sürdürüyorsunuz?

Çalışma ortamımız yok. Yılda belki 3-4 kez prova yaptığımız oluyor. Acelemiz de yok.

Prova ve kayıt stüdyoları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Çok sevdiğimiz stüdyolar vardı, hiç sevmediğimiz, yetersiz topraklama tesisatı yüzünden çarpılıp ölme tehlikesi atlattığımız stüdyolar da vardı. 14-15 senelik grup hayatımızda İstanbul’un çeşitli yerlerinde stüdyolara girip çıkma şansımız oldu. Bazıları yaptıkları işin ciddiyetine varamamış insanların yönetimiyle battıkça batıyordu. Prova için gün ve saat ayırmışsınız mesela, gittiğinizde başka bir grup çalıyor ya da kayıt için yer ayırmışsınız, gittiğinizde eleman daha dükkanı açmamış vb. Bir de kendi yaşamındaki iniş ve çıkışları piyasaya aldırmadan prova saat ücretlerine yansıtan bazı stüdyo sahipleri var. Çocuğu okul kazanıp şehir dışına çıktıysa yandınız, tez zamanda prova ve kayıt ücretleri iki hatta üç katına çıkacak demektir.

Eserlerinizi hangi platformlarda yayınlıyorsunuz? Bu platformların eksileri ve artıları nelerdir?

Kayıtlarımız Bandcamp, Soundcloud ve Spotify öncelik olmakla beraber çoğu bilinen dijital ortamda var. Ülkedeki internet hızları bu haldeyken Bandcamp’e flac dosyası yüklemek bazen bütün gününüzü alıyor. Bu yüzden diğer sitelere genelde müziğinizi mp3 formatında yüklemek zorunda kalıyorsunuz. Bu da tüm kaliteyi ve teknik uğraşınızı çöpe atmak demek.

Projenize ilişkin “olumlu” ve “olumsuz” bulduğunu şeyler nelerdir?

Olumlu bulduğumuz şey, hayranı olduğumuz gruplar ve müzisyenler gibi canlı kayıt yapmamız. En olumsuz bulduğumuz şey de bu aynı zamanda.

Kısa ve uzun vadeli hedefleriniz nelerdir?

Konser vermek ve ikinci albümü kaydetmek olabilir.

Müzik yarışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz? Katıldığınız bir müzik yarışması ve elde ettiğiniz bir derece var mı?

Zamanında (internetin evlere yeni yeni girdiği o karanlık dönem) bir yarışmaya katılmıştık. Bu işlere “nereden başlasak kardır” diye düşünüyorduk. Amaç sadece tanıtımdı. Yarışma sonucu açıklandı, Rock kategorisinde tamamen Rap türünde bir şarkının kazandığını görünce bu yarışma işlerinden elimizi eteğimizi çektik.

Müzik basını (dijital ve basılı) hakkında ne düşünüyorsunuz?

Albüm çıktığı zaman güzel bir dil ile yazılmış (görseller, linkler gibi eklerle desteklenmiş) kapsamlı bültenler hazırlayıp bazı “yerli” müziği desteklediğini iddia eden sayfalara gönderdik. Haber göndermediğimiz halde İngiltere’de yerel bir radyoda çalındık, Brezilya’dan bir sayfaya röportaj verdik. Türkiye’de de radyolarda şarkılarımız çalındı, bir gazetede ufak bir haber olduk ama bazı severek takip ettiğimiz internet sayfalarına maalesef sesimizi duyuramadık. Eminiz yoğunlar ya da kendince sebepleri vardı.

Ülkede bize destek olan ve bizle röportaj yapan sayfalar da oldu, hepsine çok teşekkür ederiz. Bizim için bunlar büyük başarılar.

Bazı basın insanları haber bulamadıkları zaman maillerini kontrol etmeleri yeterli. Arkadaşlarının yeni çıkacak albümü hakkında söylentiyi bile haber yapmadan önce müzik adına neler neler yaşanıyor ülkede biraz bakmaları gerek. Sırf kendimiz için söylemiyoruz, biz yine de şanslıyız bu konuda. Bu ülkede birilerinin adamı olmadığından sesini duyuramayan binlercesi var. Hem müzik, hem de başka konularda.

Sırasıyla, dinleyici – mekanlar – organizatörler – müzisyenler ve diğer kişi/kişilerden beklentileriniz nelerdir?

Dinleyici – Dinleyip geçmeyin. En ufak bir geri bildirim size farklı soundlar olarak geri döner. Sizden para istemiyoruz, sadece dinlediğinizi belirtin yeterli. Çekingenliğe gerek yok.
Mekanlar ve Organizatörler – İlk adımı karşıdan beklemeyin. Naz yapacak bir durum yok. Çağıracağınız grubu önce biraz dinleyin.
Müzisyenler – Yılmayın. Önceliğiniz müzik oldukça illa birileri sizi dinleyecektir.

Müzik dışında aktif olarak devam ettirdiğiniz mesleğiniz var mı? Devam eden rutin hayatınız ve müzik hayatınız arasındaki dengeyi kısaca anlatabilir misiniz?

Hepimiz özel sektörün maaşlı köleleriyiz. Dağıttığınız mağazaları topluyor, yemeklerinizi pişiriyor, geride bıraktıklarınızı temizliyoruz. Haftada 1 gün izin yapıyor, yılda 52 gün yaşıyoruz. Müzik her anımızda var, kaçacak başka yerimiz yok.

Projenize ait sosyal medya hesapları nelerdir?

https://www.facebook.com/thelynchistanbul

https://www.instagram.com/thelynchband

https://robonimarecords.bandcamp.com/album/everything-ends

https://open.spotify.com/album/0UMdQ8TCfjDKBZn87uSAJW

https://www.youtube.com/channel/UCZhR5zGfWrBlNk1khB8auww

Dinleyiciler, mekanlar veya organizatörler size nerelerden ulaşabilir ve kiminle iletişime geçebilir?

thelynchist@gmail.com mail adresimizden ulaşabilirler.

Kendinize sormak istediğiniz bir soru var mı? Cevabıyla birlikte paylaşabilir misiniz?

Soru: Neden İngilizce müzik yapıyorsunuz?

Cevap: Bu türde Türkçe müzik yapmak büyük ustalık gerektiriyor.

TheBlogThatCelebratesItself RÖPORTAJ (10 Aralık 2018)
Everything Ends with The Lynch - An Interview
Istanbul, Turquia, sombras, barulho, escuridão, caos.

"Everything Ends", título do primeiro trabalho do trio The Lynch captura a essência dos quatro adjetivos colocados acima.

Um junção claustrofóbica entre as trevas do Sisters of Mercy e a anarquia auto destrutiva do Swans, tudo lentamente cadenciado para que a angústia seja atingida por completo.

The Lynch é dark noise para captar o apocalipse em sua totalidade.
Q. When did The Lynch begin? Tell us about the history...


This adventure began in 2004 with two people; Erhan Atasoy and Ferhat Dunden. There wasn't a certain kind of music in our minds and we were two high school kids who didn't know what to do. All we knew was to compose songs and play our instruments. We have been included to psychedelic and shoegaze currents and prefer to walk through the backyards of rock music. In 2015, Emre Sen joined the band with a bass guitar. The band recorded ten demo albums and one EP called "The Sound Of Your Sigh".

Our first LP named "Everything Ends" was released on 12 November 2018 by Robonima Records.

Q: Who are your influences?


In the '80s and' 90s, as children growing up with the music of the 60s and 70s, our answers may be a bit ridiculous. King Crimson, Led Zeppelin, Pixies, Screaming Trees, Mad Season and Joy division. What is the common point of all these different bands? We really don't know.

Q. Make a list of 5 albums of all time…


Unknown Pleasures by Joy division
Doolittle by Pixies
Above by Mad Season
Eyedazzler by Alison's Halo
Revolver by The Beatles

Q. How do you feel playing live?


When we get together we just try to feel songs, even at rehearsal. We need to feel first. We love playing live and live recordings, always record rehearsals. This experience is not always enjoyable but the listeners enjoy it.

Q. How do you describe The Lynch´s sounds?


"Above the monotonous bass melodies, screaming echoed guitar sounds, dirty vocals, groaning drums and analogue sounds."

Q: Tell us about the process of recording the songs ?


If we speak for this album "Everything Ends", recorded in three hours with completely old-fashioned methods. We played live together and left the studio together like 60s rock bands.

Q. Which new bands do you recommend?


We don't follow the new bands, sorry. Just too busy with our music.

Q: Which band would you love to made a cover version of?


We don't play songs of other bands.

Q: What are your plans for the future?


Record more albums, more gigs. That's all.

Q: Any parting words?


Thank you very much for your interest. Love from Istanbul, Turkey!
*
*
*
Thanks

https://www.facebook.com/thelynchistanbul/
https://thelynchist.wixsite.com/thelynch
https://robonimarecords.bandcamp.com/album/everything-ends

thelynchband_47693483_119036065803412_5927380662052398506_n.jpg
thelynchband_46052624_2329476843939004_4172687440712354523_n.jpg
bottom of page