top of page

“EVERYTHING ENDS” ALBÜM KAYIT SÜRECİ

Merhaba ben Ferhat, şimdi size albüm yapım sürecinde yaşanan rezilliklerden bahsedeceğim.

2017 yılında gittiğim Urfa’daki askerlik görevimden bir sene sonra 2018 yılının şubatında, rütbesi büyük abiler tarafından “terhis oldun” denilerek kovulmuş bulunmaktaydım.

Oralarda gelmişimi geçmişimi düşünecek çok zaman oldu. Laf lafı açtığı, yine gecenin ilerleyen saatlerinde “ulan geldin 30 yaşına dikilmiş bir fidanın yok” dediğimi hatırlıyorum. Peter Hook’un Joy Division zamanından anılarını anlattığı kitabı da bana gaz vermiş olabilir bilmiyorum, içeri kaçak soktuğum telefonumdan grup için instagramda sayfa falan açmıştım. Robonima Recordstan Önder’le tanıştık, albüm mevzusunda anlaştık tabii adama ben askerdeyim demiyorum caymasın diye. “İşlerim var” diyorum, bir yandan da bizimkilere mesaj atıyorum “eve döneyim albüm kaydedeceğiz şöyle plak şirketiyle anlaştım şahane olacak” diyorum.

Albüm için ben hazırdım. Yıllardır kendi halinde müzik yapan adamım, yüzlerce beste birikmiş, zamanında yüzlerce kez müziği bırakmıştım.

Gençken soundcloud, instagram, youtube yok tabii demoları myspace’e, soundclick’e falan koyuyorum. Millet dinleyip dinleyip “bu ne lan bok gibi” diyor geçiyor. Ben de iyice hırslanıyorum daha iyi şeyler kaydediyorum. Kasetten, audacity programıyla bilgisayara aktardığım ya da direkt (kendi yaptığım 7mm to 3.5mm kabloyla) pentium 4 işlemcili pc’nin mikrofon girişine gitarı bağlayıp kaydettiğim kanal kayıtlarla myspace ve soundclick ortamlarında var olmaya çabalıyorum falan.

O dönem Siddharta’nın gitar ve vokali, rahmetli Özgür Kurcan abimle tanıştım internet üzerinden. Demolarımı dinlemiş, çok beğenmiş. Ben de “banane ya oynamıyorum” dediğim bir dönemdeyim yine müziği bırakmışım. Özgür abi sağolsun ülkede farklı olanın sevilmediğini, hep kendi yolumdan gitmemi tembihlemişti de kötü yorumları takmaz olmuştum. En iyi örnek kendisiydi, bu ülkenin doksanlarında dünya çapında babalar gibi bir psychedelic rock albümü yapmışlardı ve yine coğrafyanın kader olması sebebiyle bir avuç insanın umurunda olmuşlardı.

Aldım terhis kağıdını, İstanbul’a döndüm. Askerden gelenler için bir kanun varmış ondan yararlandım ve işsizlik maaşı aldım (7-8 ay kadar galiba tam hatırlamıyorum aylık 800 lira aldım) Aha dedim ben bu parayla stüdyo masraflarını falan aradan çıkarırım. Gruptaki elemanların tabii sikinde değil, Erhan sürekli çocuk yapmakla meşgul, Emre desen kızlara artistlik peşinde instagram fenomeni olmuş eline enstrümanlarını almış tıngırdatıyor.

Bakırköy Exe’de prova yaptıktan sonra kayıt için hepimize yakın olsun diye Beylikdüzü taraflarında iki stüdyoyla görüştük, birinde deneme kaydı aldık. İkinci deneme için gittiğimizde (Elemanların işi sebebiyle sabah saatleriydi) randevumuz olmasına rağmen herif stüdyoyu açmamıştı. Bir saat falan beklemiştik de adam gelmeyince küfür ederek dağılmıştık.

O sırada kendimce besteleri çeşitlendiriyordum, yeni demolar kaydediyordum. Çoğu şarkının sözleri kayıttan 1 hafta önce tamamlanmıştı, “Your Hair” bestesi de son bir ayda ortaya çıkmış ve son iki gün son haline kavuşmuş yeni bir besteydi.

 

Baterist Erhan albüm olayını hiç takmıyor, sürekli “bitse de gitsek üff bir de akşam çalışacağım” diyordu. Metronom sesiyle çalması için kafasına taktığım kulaklığı fırlatıyor “bu ne yiee” diye inliyordu. Basçı Emre de tabını gönderdiğim bass kısımlarına çalışmıyor, sürekli çalacağı şeyi unutuyordu. O sayede şarkılardaki bas partilerini azalta azalta iki üç notayla çalınan loop seviyesine indirdim ki adam o iki üç notayı aklında tutabilsin. İşin komiği bu adam grubu terkederken “artık basit şarkılar çalamıyorum yha” demiş ve biz festivallerden konser teklifleri alırken grubu öylece bırakmıştı. Kendisini “ultra mega multienstrumentalist” olarak tanımlayan bu insan evladının şimdiye kadar yaptığı bir tane bile bestesinin olmaması düşündürücüdür. Buradan kendisini kınıyor, başarılarının devamını diliyorum.

Sonra Şişli’de Stüdyo Mors Müzik’i bulduk ve deneme kaydı aldık, hücum kanal kayıt olmasına rağmen soundu çok beğendik. Sonor bateri, Diezel VH2 gitar amfisi, ampeg kafa kabin bass amfisi, lambalı ses kartı falan stüdyolarda pek görmediğimiz şeylerdendi. Orada çalışan kardeşimiz de sağolsun mikrofonlamada çok yardımcı oldu.

Diezel VH2 aslen cayır cayır bir metal amfisidir, benim emektar Squier Jazzmaster’la bir araya gelince feedbacklere doyamadı. Pedal olarak overdrive için lambalı Behringer VT999, delay için başarılı bir “Memory Man” klonu olan Add+ Analog Delay V2, fuzz için de içinde iki adet germanyum ac128 bulunan Fuzz Factory klonu kullanmıştım. Emre’nin bas gitarı aktif manyetikti ve tonu çok tizdi, sürekli cırt cırt tırmalama sesi geliyordu ki kafamdaki tok, gürül gürül bass sounduna hiç uymuyordu. Kayıttan önce şans eseri orada bulunan, stüdyonun Sx marka pasif manyetikli bass gitarını verdik de çocuğun eline albüm sağlam bir bass sounduna kavuştu.

Geldi kayıt zamanına, Jazzmaster’ın feedbackleri konuştu, Erhan’ın içinden bir canavar çıktı, Emre de sağolsun gayet güzel çaldı (önceki provalarda çalamayıp zamanımızı harcadığı için benden bol bol fırça yemişti ki kayıtlar için tüm işsizlik maaşımı harcamış bulunuyordum), tüm şarkıları iki tekrarla yaklaşık 3 saatte kaydettik. “Recall” ve “Loss of Silence” isimli parçalar doğaçlama olarak kaydedildi ve albüme eklendi.

Vokali biz canlı çalarken orada kaydetmeye gözüm yemedi çünkü berbat bir vokalim ve diğer seslerin karışmasını da göze alamadığımdan vokalleri Bakırköy Exe’de tek başıma Boss Br-600 cihazıyla kaydettim.

Kayıtları kanallar halinde teslim aldım ve evde kasası bile olmayan (anakartı bilgisayar masasına vidalamıştım) 2 gb ramli tek çekirdek işlemcili pc ve emektar Cubase 5’imle mixlemeye başladım. Bu işlem yaklaşık 3 ay sürdü. Sonra mastering yaptım ve albümü yayımladık. İlk versiyonunu dinleyenler bilirler, albümün ses seviyesi normal sayılan seviyenin de altındaydı. Bunun sebebi tamamen eski dönemlerin geniş dinamik aralıklı analog soundunu yakalamak içindi. Bazı arkadaşlarım vokal soundunun geride olması (ki bu bir tercih sebebiydi “bkz berbat bir vokalim olduğunu itiraf ettiğim kısım”) ve albümün sesinin kısık olması gibi şeyleri eleştirmişti.

Albüm, şarkılarımız bayağı uzun olmasına rağmen Açık Radyo'da, Radyo Eksen'de ve İngiltere'de 6Towns Radio'da çalındı. Hep hayalimdi bunlar, frekansına ulaşabildiklerimi kasetlere kaydettim tabii benden kaçmaz.

Bir de işin tanıtım kısmı vardı, onu da ben üstlenmek zorunda kaldım. Çeşitli dillerde basın bülteni hazırlayıp bulduğum mail listelerine gönderdim. Sağolsunlar o sıralar bülten gönderdiğim bazı dergimsi internet sayfaları "arkadaşımın çıkarmayı düşündüğü albüm" ve "kadıköy'deki evinde, akustik gitarıyla single kaydeden komşum" gibi garip haberler yapıyor ve bizim albüm haberine yer vermiyordu. "Hiç bülten hazırlamıyorum yine de her tarafta haber oluyorum ayol" diyecek halim yok, babalar gibi bülten hazırladım yoksa bir 20 sene daha beklerdik herhalde.

Sonuç olarak benim gurur duyduğum, arada açıp dinlediğim “vay be neler yaptık” dediğim bir albüm oldu “Everything Ends”.  Albümü dinleyip beğendiğini belirten (radyocu, gazeteci, müzik yazarı vs olmayan) toplam 3 kişi oldu, spotifydaki dinlenmelere göre Meksika taraflarında çok hayranımız var.

Dinleyici sayısının azlığından memnunum açıkçası. Bir röportajda da dediğim gibi “herkes tarafından seviliyor olsaydık bir şeyleri yanlış yaptığımızı düşünürdüm” hala böyle düşünüyorum. Tabii bu lafa sığınsam da yeteneksizliğimin farkındayım. Yetenekli olsam bu kadar az dinlenmezdim. Bazen ne yapsanız yetmiyor, olmuyor.

Ekleyeyim, albüm ismi de yayınlandığı dönem her hafta diğer bölümü bekleyerek televizyonda izlediğim, çok sevdiğim Six Feet Under dizindendi (izlememişlere tavsiye).

Albümün kapak fotoğrafı da 2010'lu yıllarda Zeytinburnu taraflarında çektiğim eski bir fabrika fotoğrafıydı.

 

İmza: Ferhat Dünden

mors1.jpg
thelynchband_37535925_2166324166920107_7816580195111927808_n.jpg
thelynchband_29088447_476526426097307_8867327640382472192_n.jpg
thelynchband_46878438_358370041630012_2788151194631679856_n.jpg
thelynchband_50091864_490876221316846_2665335553491728504_n (1).jpg
flhvycguhmxpvuol1ng6.webp
delay2_02.jpg
lavutxmpxlaac5kl1yqz.webp
large_IMAG0024.jpg

Albüm yayımlandıktan sonra tüm ekipmanımı satmadan önceki son fotoğraflardan biri bu. Gitarımı da çok ucuza satmak zorunda kalmıştım. Konservatuarda ses tasarımı okumaya heveslenmiştim de, yetenek sınavı için gereken kanal kayıtları yapmak için harcamıştım o parayı da. Oradan da siktiri yedim tabii, ulan etin ne budun ne, "yıllardır kayıt yapıyorum beste yapıyorum" diye atıp tutuyorum, yeteneğin olsaydı spotifyda iki üç dinleyicin olmazdı herhalde diyorum da dinleyen yok. Jüri yüzüme bile bakmadı.

Sonra durmadım, tekrar sınavlarda süründüm de bir vakıf üniversitesini tam burslu kazandım sinema okumaya başladım. Sinemadan da siktiri yiyene kadar devam ederim herhalde.

Albümü kaydederken boktan kameramla çekebildiğim iki performanstan biri "The Loss of Silence" idi. Kimse de son model telefonlarının şarjı biter korkusuyla "ulan şu anı bir ölümsüzleştirelim" demedi. Hepimiz sığmadığımız için en acayip işi yapan Erhan'ı çektik böyle oldu.

 

 

 

 

 

Aynı dandik kamerayı toplu grup çekimlerimiz için de kullandım. Fotoğraf çekimi için uzaktan kumandası vardı, yoksa fotoğrafı çekmeye dahi kimsemiz yoktu.

orig-h20.webp
thelynchband_46087453_212692106286572_4067104722659197123_n (2).jpg

Hürriyet gazetesinden Sinem Vural, köşesinde bizden bahsetmişti de şansımıza, büyük ihtimal sayfa editörü tipimizi beğenmeyip fotoğrafımızı koymamıştı. O sıralar takip ettim, bizim haricimizde her grubun fotoğrafı yayımlanmıştı hey gidi. Ne tipsizmişiz be arkadaş.

Albümün gün yüzü görmemiş arka kapağı, karlı bir Samatya gecesi çekmiştim. Bu yol meydana çıkar, oradan aşağı inerseniz trene binip yol alırsınız, meydanda kalırsanız midye yer, birahanelerde takılırsınız. İyi bir çocuk olursanız fazla zarar görmez sessizce evlere dağılırsınız.

thelynchband_44405239_263617604298284_8300977093560728350_n.jpg
thelynchband_315679536_1549515468854661_6031786494047377700_n.jpg

2014 olması lazım, o zamanlar bas gitarist yok. Boss me-25'in loop özelliğini kullanıyorum, bass sim efekti vardı onunla çalıp altta döndürüyordum. Erhan da altyapıyı duymadığından sürekli ritim kaçırır, provanın kalan zamanlarını doğaçlama yaparak geçirirdik.

Asgari ücretle saatlerce ayakta çalıştığımız zamanlar, haftada bir gün izin, o gün de ekipmanı yüklen stüdyoya git sonra uyu. Ertesi gün tekrar iş, koşturma.

2015, bir fanzin soundcloud'dan demoları dinlemiş, ilk sayısında bizim performans videomuzu cdye basıp hediye olarak dağıtmak istemişlerdi. Biz de belli iki üç şarkıyı kaydetmek için stüdyoya giderken yolda Emre'yle karşılaştık. Adam bir süredir ben de sizin grupla çalayım diyordu, "tamam gel" dedim ve ortaya böyle bir fotoğraf çıktı.

 

Bu mevzunun videosu da var ama nerede bilmiyorum.

11407288_10205855181850446_5357623698554364049_n.jpg
10478278_10204159428617675_3692224897114674303_o.jpg

Erhan'la çocukluğumuz, Samatya'nın arka sokakları. Umutsuz gençlik yılları, bol bira, asgari ücretle biraz sürünmece.

2003, grup olarak ilk stüdyo provamızdan bir kare. Gitar benim değil stüdyonundu. Klasik gitar çaldığımdan eller bebek poposu gibi, çelik tellerle buluşunca nasır tuttu dakikada.

Erhan da o sıralar bagetle yastık minder dövüyor, onun da elleri stüdyoda perişan olmuştu garibim.

1262897_10201600120036560_1241699742_o (1).jpg
1914937_1174197086825_4468001_n.jpg

İlk grup fotoğrafımız olabilir. Yıl bilinmiyor, 2008 olabilir.

Erhan üçüncü çocuğu yapmayı düşünürken, Bakırköy Exe.

Son 5 senede her gün "ikinci albümü yapalım", "şu yeni besteleri prova edelim", "şu demoyu düzenleyip canlı kaydedelim" diyorum, o da "çocuk bakıyorum yha", "hanım evden çıkmama izin vermiyor" gibi şeyler söylüyor.

Ee 20 sene sonra sikerler dedim ben de. En son Home Session bateri kaydı için 4 ay oyaladı herif.

thelynchband_23734595_130796177586812_1311110484467908608_n.jpg
ferhatdunden__243552536_389939219393178_8067534873997149971_n.jpg
ferhatdunden__243369933_164095925896450_7127500402762153883_n.jpg
bottom of page